Bir Kitapta Kitapsız Bir Ütopya: 1984

 Bir Kitapta Kitapsız Bir Ütopya: 1984
Digiqole ad

SAVAŞ BARIŞTIR, ÖZGÜRLÜK KÖLELİKTİR,
CEHALET KUVVETTİR.

Big Brother

Kitaplar sizi farklı dünyalara taşıyan, düşüncelerinizin ve ufkunuzun ücra köşelerine uğramanızı sağlayan zaman makineleridir. Her kitabın kapağı, farklı bir dünyanın kapısıdır.

Tüm kitapseverlere merhaba… Bu hafta sizlerle George Orwell’ın 1984 adlı dünyasının kapağını aralayacağız. Orwell fütüristik bir dünyayı totaliter vizyonla harmanladığı kitabını 1948 yılında kaleme aldı. Bu muazzam eseri kaleme aldığı sırada aynı zamanda İskoçya’da veremle savaşıyordu. Orwell, bu kitabında bir diğer distopik kitap yazarı, Yevgeni Zamyatin’nin “Biz” adlı eserinden esinlenmiştir. 1984, çağların çok ilerisinde, tüm zamanların kitabıdır. Karanlık ve korkunç ama eşsiz bir eserdir. Orwell, Julian Symons’a yazdığı bir mektupta 1984 için; “yeni kitabım roman biçiminde bir ütopya” diyordu. Aslında muhalefetin ve bireyselliğin yok edildiği, her şeyin denetim altında olduğu ve belleğin silindiği bu esere, anti-ütopya demek sanırım daha doğru olur. Eser aynı zamanda toplumun bağrında yatan sorunların bir izdüşümü… Totalitarizme karşı adeta sanatın ve edebiyatın göğsünü yırtan bir çığlık niteliğinde…

Kitapta, insanların kör inançla desteklediği, demokrasinin olmadığı, yüksek teknolojiyle çevrilmiş, Big Brother tarafından yönetilen Okyanusya adlı hayali bir ülkede geçer. Toplumun her bireyinin kişisel ve profesyonel tüm yaşamları kameralar ve hoparlörler aracılığıyla sürekli izlenip yönlendirilmektedir. İnsanların sırtındaki giysilerden tutun düşüncelerine kadar her şey güçlü iktidar grubu olan Parti tarafından kontrol altındadır. Tüm ülke tele-ekranlarla çevrilmiştir. Evler, iş yerleri, caddeler aklınıza gelebilecek her yerde bu ekranlar yer alır. Böylece Big Brother tüm insanları izler. ‘Düşünce Polisleri’ her an ensenizdedir. Tutuklamalar ansızın ve gece yapılır. Yargılama ya da tutuklama raporu olmaz. Adınız kayıtlardan silinir, size ait olan, sizi anımsatan her şey yok edilir. Onların deyimiyle adeta buharlaşırsınız. Zamanla adınız bile hatırlanmaz.

Aile kavramı yok olmaya yüz tutmuş bir vaziyettedir. Big Brother’a karşı bir suç işlendiğinde bu suçun failleri aile bireyleri dahi olsa ihbar etmeleri için çocuklar küçük yaşta eğitilir, beyinleri yıkanır. Tüm toplumun hayatı manipüle edilmektedir. Evliliklerin dahi tek bir amacı vardır oda partiye hizmet edecek çocuklar yetiştirmektir. Tüm evlilikleri parti belirler ve erotizm suçtur. Seks ise zevk için değil görev için yapılır.

Kitaptaki baş karakterimiz Winston Smith, 39 yaşındadır ve Gerçek Bakanlığı’nda çalışır. Görevi ise geçmişte yaşanmış olayları o günün şartlarına göre yeniden düzenlemektir. Kitapta geçen ve her şeyi kontrol eden Big Brother’ı kimse görmemiştir ve ne zaman doğduğu belli değildir, ölümsüzdür. Fakat onun söylemleri her zaman doğru olmak zorundadır, tarihin akışına ters düşse bile… Bir gün önce söylediğini ertesi gün bambaşka bir şekilde söyleyebilir. İşte burada ki belgeleri değiştirmek, o güne uyarlamak Winston’ın görevidir. Üstelik bu değişim sadece gazete veya kitaplar için değil, broşür, poster, film, ses bantları ya da ideolojik açıdan önem arz eden her türlü belge için geçerlidir. Gerçek Bakanlığı dışında savaşlarla ilgilenen Barış Bakanlığı, yasa ve düzeni sağlayan Sevgi Bakanlığı gibi bakanlıklar kurulmuştur. Tüm beyinlerin yıkandığı, düşünmenin dahi suç sayıldığı, özgürlüğün içi boş bir kelimeden ibaret olduğu bu toplumda, bu tekdüze hayatta Winston kendini kapana sıkışmış hisseder. Geçmişi düşünmeye başlar fakat hatırladıklarının hayal mi gerçek mi olduğunu ayırt edemez ve ilk suçunu işler… Herkesten gizli bir günlük tutmaya başlar. İlk cümlesi ise; “Big Brother’dan nefret ediyorum.” olur. Winston o saatten sonra çevresini dikkatle gözlemlemeye başlar. Kendisi gibi bir başkasının da olup olmadığını merak eder ve dikkatini sert mizaçlı O’Brien çeker. O’Brien ile iletişime geçtiğinde yanına bir yoldaş bulduğunu anlar ikisinin de düşünceleri benzerdir. Kafasında bu düşünceler yeşerip filizlenmeye başlarken bir gün yolunu Proleter Mahallesi’ne çevirir. Mahallede izbe, küçük bir dükkân gözüne çarpar ve içeri girer. Bir antikacıdır burası… Proleter Mahallesi’ne giderek işlediği suçun farkında olan Winston yine de o dükkândan çıkmak istemez. Orada izlenmediğini ve kimsenin onu dinlemediğini düşünür, kendine küçük bir sığınak bulmuştur ve gizli gizli antikacı dükkanına gidip gelmeye başlar. Dükkân sahibi yaşlı Bay Charrington ile sohbetleri vazgeçilmezi olur. Dükkânda dikkatini çeken bir şey daha vardır burada tele-ekran yoktur, burası artık mabedidir. Tüm bu olaylar arasında günlük tutmaya devam eder. Bunların dışında Winston’ın dikkatini çeken bir diğer şey ise Julia adında bir kadındır. Her yer de düşünce polisleri ve ajanlar olduğu için Winston, Julia ile yakınlaşmaktan korkar ve adım atamaz. İlk adımı Winston’un ilgisini fark eden Julia atar. Görüşmek istediğini bildiren gizli bir not ulaştırır. Bundan böyle Julia ve Winston eski antikacıda görüşmeye ve beraber olmaya başlarlar. Julia da tıpkı Winston gibi partiden ve Big Brother’dan nefret ediyordur. Sıcak bir akşamüstü Julia ve Winston gizli yerlerindeyken hiç tanımadıkları bir sesle irkilirler. Sesin duvardaki tabloya gizlenmiş tele-ekrandan geldiğini anladıklarında artık çok geçtir. Düşünce polisleri ansızın yakalar onları. İhanetin acısını ve ağırlığını ise düşünce polisleri onları yakaladığı anda hissedeceklerdir.

Winston kendisinin bile bilmediği bir zaman boyunca işkenceye maruz kalır. Julia’yı bir daha asla göremeyecektir. Beyni tamamen yıkanır. Tüm düşüncelerinden ve kalbindeki Julia aşkından eser kalmamıştır. Yeni doğmuş bir bebek gibidir. Ölümü beklerken geçen uzun zamandan sonra Winston, beklemediği bir şekilde serbest bırakılır. Tüm yaşananlardan sonra aklındaki şey 2 + 2 = 4 değildir. En güvenilir cevap partinin verdiği cevaptır. Parti iyidir ve en güvenilir olandır. Kendisi bile inanmasa da kalbi artık Big Brother’ı seviyordur.

Bir toplumu düşünmekten yoksun mu kılmak istiyorsunuz? Öyleyse onlardan kitaplarını alın. Orwell, kitapları yasaklayacak olanlardan hep korkmuştur. Onun kâbusu kitapsız bir dünyadır. Belki de bu yüzden 1984 distopyasıyla, bu duyguyu bizim de iliklerimize kadar işletebilmiştir. Kalbim de 1984’ün her zaman ayrı bir yeri olmuştur ve öyle kalmaya da devam edecektir. Tüm okurların kütüphanelerinde üst raflarda tutması gereken bu hazineyle tanışmayanların en kısa zamanda tanışmasını umarım.

Yolunuzun kitaplarla aydınlanması dileğiyle keyifli okumalar…

Digiqole ad

Editör ve Kültür-Sanat Yazarı

2 Yorumlar

  • Okumayı çok istediğim bir kitaptı. Bu yazıdan sonra kesinlikle okuyacağım. Elinize sağlık…

  • Tek kelimeyle harikaydı. Emeğinize sağlık… Takip ettiğim nadir site ve yorumculardan oldunuz. 🙂

Yorum Yap

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bucod Web Tasarım