Felsefe ile Benliğinize Yolculukta Bir Durak: Nietzsche Ağladığında
Tüm kitapseverlere merhaba…
Bugün felsefe, psikoloji, ve psikoterapi türlerini de içine alan, sorgulatan, düşündüren bir eser olan Nietzsche Ağladığında adlı kitabın üzerinde duracağız.
Olay örgüsü, psikoterapinin henüz bilim olarak görülmediği zamanlar olan 1800’lü yıllarda geçmektedir. Kendisi de başarılı ve ünlü bir psikiyatrist olan Irvin David Yalom, eserini kaleme alırken kronolojiye sadık kalmıştır. Eserde iki büyük karakter olan Nietzsche ve Josef Breuer, aynı dönemde yaşamış olmalarına rağmen hiç karşılaşmamışlardır. Fakat karşılaşsalardı nasıl olurdu? diye düşünen Yalom, romanda alanlarının iki büyük dehasını müthiş bir kurgu etrafında bir araya getirmiştir. Usta yazar, psikanalizin doğumu niteliğini konuşma terapisi ve felsefeyle bütünleştirerek bu eşsiz eseri ortaya çıkarmıştır.
Herkesin bildiği gibi eserde de, ümitsizlik içinde kaybolan Nietzsche, o dönemde henüz iki kitabı yayınlanmış, yalnızlığı kendine dost, acıyı ise kabullenmiş ve rehber edinmiş bir filozoftur. “Ümit kötülüklerin en kötüsüdür, çünkü işkenceyi uzatır.” der. İşte bu yüzden vatanı, karısı, umudu ya da Tanrısı yoktur.
Breuer ise döneminin zengin, saygın ve tüm Avrupa da adını duyurmayı başarmış doktorlarındandır. Güzel bir karısı ve beş çocuğu vardır. Kırklarında olan doktor adeta bir teşhis dehasıdır. Evliliğinde olduğu gibi kafasında da hayatına dair çözümleyemediği ama üstüne de gidemediği problemleri vardır. Kitapta aynı zamanda, genç, adı henüz duyulmamış, yoksul fakat geleceği parlak olan tıp öğrencisi Sigmund Freud da yer alıyor. Kitapta Freud ve Breuer sık görüşen, hastalar üzerine sohbet ve analizler yapan arkadaşlardır. Ayrıca eserde döneminde ses getirmiş ve çoğu erkeğin başını döndürüp adı Tolstoy, Paul Ree, Nietzsche gibi ünlü kişilerle aşk dedikodularına karışmış ve gerçekte güçlü bir feminist ve yazar olan Lou Salome da geçer.
Olay örgüsü ise Salome’un Nietzsche’nin geçmek bilmeyen migren ataklarını ve ümitsizliğini tedavi etmesi için Breuer’u ziyaret etmesiyle başlar. Bu ziyaretten Nietzsche’nin haberi yoktur. Bundan öncesinde Nietzsche, Salome ile görüşmeyi pek de dostça olmayacak bir şekilde sonlandırmıştır.
Josef Breuer, Lou Salome’a karşı koyamayarak Nietzsche’yi tedavi etme teklifini kabul eder ve varoluş; kader, acı, özgürlük, irade ile yolculuğuna başlamış olur. Psikanalizin ilk hastası Bertha Pappenheim’in de dahil olmasıyla gerçek ve kurgu eşsiz bir bütün olur. Kitapta Bertha karekteri, Breuer’ın saplantılı aşkıdır. İçinden atamadığı ama evli olduğu için de kendine bile itiraf edemediği bir saplantı. Breuer, Bertha’nın histeri tedavisi için baca temizliği (arınma), hipnoz gibi alışılmadık yöntemler dener. Bu yöntemleri kendine has hayat felsefesinin zincirleriyle çevrelenmiş olan güçlü karakter Nietzsche üzerinde de dener fakat aynı etkiyi göremez. “Ben topluma karışıp onların arasında sürülecek bir yaşama uygun değilim.” der Nietzsche. Toplum ve etik değerleri onu kısıtlayan, özgür kılmayan prangalardır. Bu zincirleri kırmaya ve onu tedavi etmeye çalışan Breuer zamanla hasta rolünde kendini bulur. Bu iki deha ruhlarının derinliklerine inerek, benliklerinin özünü keşfederek bu yolculukta birbirlerine dost ve doktor ama en önemlisi de birbirlerinin aynası olurlar. Kitapta geçen felsefi diyaloglar sayesinde kendinizi merak edip, sorgular bulacaksınız.
Biraz tarih, biraz gerçeklik, fazlasıyla psikoloji ve felsefe ile müthiş bir kurgu…
Kitabı okumaya başladığınızda elinize bir kalem almayı da unutmayın. Zira her sayfada altını çizeceğiniz satırlar sizleri bekliyor.
Keyifli okumalar.
Kitaptan Alıntılar
“Ümit kötülüklerin en kötüsüdür, çünkü işkenceyi uzatır.
“Yalnızlık, hastalıkların üreyebileceği en uygun ortamdır.”
“İnsanın bütün eylemleri kendisine yöneliktir, bütün hizmetleri kendine hizmettir, bütün sevgisi kendini sevmesindendir.”
“Korkuların karanlıktan doğmadığını anladım; korkular da yıldızlar gibi hep oradadırlar, ama gün ışığı onları gizler.”
“Yaşamak demek tehlike içinde olmak demektir. Büyümek zordur!”
“Yaşarken yaşayın! İnsan, yaşamını tamamlayıp öldüğü zaman, ölüm, taşıdığı dehşeti yitirir! İnsan doğru zamanda yaşamazsa, asla doğru zamanda ölemez.”
“Yine de en çok çiy damlası, en sessiz gecede düşer, biliyorum.”
“Acı çeken dostuna dinlenmesi için yer göster demişti. Ama dikkat et, yatak sert olsun.”
“Eğer kimse sizi dinlemiyorsa, bağırmak en doğal şeydir.”
Yazar Hakkında
Irvin David Yalom, dünyaca ünlü Amerikan psikoloji yazarıdır. Rusya’nın Polonya sınırı yakınlarında ki küçük bir köyden, ABD ye göç etmiş bir ailenin çocuğu olarak 13 Haziran 1931’de Washington D. C. de dünyaya geldi. Yoksul bir ailenin çocuğu olan Yalom ailesinden gördüğü dini eğitim dışında bir eğitim alamamıştır. Fakat bu kitaplara aşık yazarı pes ettirmemiş ve her hafta şehirdeki kütüphaneye koşmuştur. Daha sonraları yazar Boston Üniversitesi’nde Tıp eğitim alarak uzmanlık olarak da Psikiyatriyi seçmiştir. John Hopkins Üniversitesi’nde eğitim alırken felsefenin üzerine eğilmiştir. Stonford Üniversitesi’nde yazar, psikoterapist ve fahri profesör olarak çalışmıştır. En çok sevdiği ve etkilendiği yazarlar arasında Tolstoy, Dostoyevski, Sartre ve Kafka gibi isimler yer alır. Yalom edebiyatı ve bilimi harmanlayıp yazarlık alanında farklı bir bakış açısı yakalamıştır. Yazdığı romanları yirmiye yakın dile çevrilen yazar, dünyanın dört bir yerinde ki okurlara ulaşmayı başarmıştır. Özellikle “Nietzsche Ağladığında” adlı romanı büyük bir üne kavuşmuştur. İsrail’de dört yılı aşkın bir süre çok satan kitaplar listesinde kalmıştır. 2000 yılında The American Psychiatric Association, Psikiyatriye katkılarından dolayı Oscar Pfister ödülünü layık görmüştür.
1 Yorum
Çok açıklayıcı ve güzel bir yazıydı.Bayıldım. Kitap yorumlarınızı sabırsızlıkla bekliyorum. 🙂